| ||
29 Nisan 2008 Salı
Sınav öncesi beslenme önerileri
Diyetisyenlere sıkça sorulan sorular
Bu çayların vücuttaki suyun atılmasını hızlandırıcı etkileri mevcuttur. Dolayısıyla kullanımları ile birlikte vücuttan fazla miktarda su idrarla dışarı atılacak ve bu durum zayıflama şeklinde algılanacaktır. Ancak şişmanlık; vücutta bulunan yağ miktarındaki artışı tanımlamaktadır. Halbuki bu tür çaylar vücuttaki suyu kaybettirmektedir. Su içildiğinde tekrar eski kiloya geri ulaşılmaktadır. Ayrıca zayıflama amaçlı kullanılan bu diüretik çaylar / otlar kalın bağırsakta bulunan “mikrovillüs” adı verilen tüycüklerin kısalmasına veya düzleşmesine yol açtığı için peristaltik hareketleri azaltmakta, yani kabızlığa yol açmaktadır. Kullanıma ara verildiği taktirde normal dışkılama gerçekleşmemekte, kişi tekrardan bu çaylarla dışarı çıkabilmektedir. Bu kısır döngüye girmemek adına, mümkünse hiç bulaşmamak daha iyi sonuçlar verecektir. Çözümü posalı (lifli) besinlerin tüketimine ağırlık vererek, bol su içerek ve hareket ederek sağlamak en doğal ve doğru yöntemdir.
Yağ hücrelerinin yoğun olduğu yerleri genetik yapı belirler. Dengeli bir diyet ve spor ile sorunlu bölgeleri eritmek / inceltmek mümkündür. Yalnız diyet yaparak, alınan enerji miktarını çok fazla kısıtlayarak kilo verme çabası, bedenin incelmesinden ziyade, yüzün çökmesi ile sonuçlanmaktadır. Sabırlı olmak şart. Ancak sorunlu bölge vücudun yapısından dolayı hiçbir zaman incecik olamamaktadır.
Sadece sebzelerle beslenmek yeterli protein alınamamasına ve vücuttaki kasların kısmen kaybına yol açar. Bu da metabolizma hızının düşmesine yani daha az enerji harcamamıza yol açar. Sonuçta aç kalınmasına rağmen kilo verilememektedir. Önerilen, farklı besin gruplarından çeşitlilik sağlayarak enerji açısından aşırıya kaçmadan beslenmek ve spor ile diyeti desteklemektir.
Yazın neler yiyelim ?
Kutu kola açma halkalarından çanta yapımı
www.lubarin.blogspot.com Bu çantayı nette gezerken bu sitede gördüm. İlgimi çekti sizlerle paylaşmak istedim.
Sitede daha ayrıntılı gösterilmiş.
Vitaminler erken ölüme yol açıyor
A, C ve E vitaminleri dahil olmak üzere, antioksidan takviyeler alan ve bu sayede kanseri kendilerinden uzak tuttuklarına inanan kişiler, vücutlarının doğal savunma sistemlerine zarar veriyor. 230 bin sağlıklı insan üzerinde yapılan 67 araştırmayı yeniden ele alan Kopenhag Üniversitesi’nden uzmanlar, “Antioksidanların yaşam beklentisini uzattığı yönünde ikna edici bir kanıta ulaşamadık. Hatta bazıları yüzde 16 oranında ölüm riskini artırıyor” dedi. İngiliz Sağlık Bakanlığı da insanların dengeli bir diyetle beslenerek ihtiyaçları olan vitaminleri almalarını ve yüksek dozlarda takviye alırken dikkatli olmaları gerektiğini söyledi.
28 Nisan 2008 Pazartesi
Kilo verememenin sebepleri
Kilo verememenin pek çok nedeni var ama en önemlisi arzulanan kilo kaybının bir türlü sağlanamamasıdır. Eğer bir kilo kaybı programında yağlarınızdan istediğiniz hızda kurtulamıyorsanız bu yazıyı dikkatle okuyun. Mutsuz bir zayıflama yolcusu olmak istemiyorsanız anlatılanların sizinle ilgili olup olmadığına daha çok dikkat gösterin. Aklınıza takılan soruların çoğunun yanıtını da önceki başarısızlıklarınızın nedenlerini de bu yazıda bulabileceğinizi umuyorum.Hormonlar: Gizli kilo sabotajcılarıKilo yönetimi programına başlayan hastalarımıza neredeyse ezberletmeye çalıştığımız bir cümle var: Kilo kaybını değil yaşam tarzınızı değiştirmeyi hedefleyin. Eğer kilo kaybına odaklanırsanız ve hele bir de yağlardan kurtulmanın aynı hızda devam edeceğini sanırsanız bir süre sonra hayal kırıklığına uğrarsınız. Vücudunuz özenle biriktirdiği yağlarını kaybetmekten pek hoşlanmaz. Kilo almaya karşı herhangi bir direnç göstermeyen bedenimizin kilo kaybına gösterdiği tepki traji-komik bir davranıştır. Bu davranıştan "tutumlu genler"in sorumlu olduğunu daha önce yazmıştık. Buzul çağındaki uzun açlık dönemlerinde insan genlerinde oluşan değişikliklerin ürettiği bu tutumlu genler -herhangi bir açlık, kıtlık ihtimaline karşı- vücudun yağ kaybını engellemektedir. Vücudunuz bunu başaracak pek çok sistem ve kimyasalla donatılmıştır. İlk yanıtı tiroit bezi veriyorİlk yanıt tiroit hormonları aracılığıyla verilir. Siz kilo vermeye başlayınca bedeninizde üretilen T4 hormonunun T3 hormonuna dönüşmesi bozulmakta, bir tiroit hormonu yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Tiroit hormonu yetersizliğinin daha yavaş çalışan, daha az enerji harcayan bir metabolik süreç oluşturduğunu yani metabolizmanızı tembelleştirdiğini daha önce de hatırlatmıştık. Kilo kaybı sürecinde bir süre sonra ortaya çıkan yavaşlamanın başka nedenleri de var. Bunların da çoğu hormonal savunma mekanizmalarıdır. Vücudunuz leptin, oreksin, ghrelin, insülin, kortizol gibi hormonları salgılama süreçlerinde yaptığı değişikliklerde yağ kaybını önlemeye çalışır. Kısacası eğer bir kilo kaybı süreci planlıyorsanız vücudunuzda şu veya bu şekilde yaşayacağınız metabolik ve hormonal bazı kavgalara hazır olmalısınız.Siz de mutsuz bir "kronik diyetçi" olmayın"Kilo kaybedemiyorum" diye üzülen hastaların yaptıkları en önemli yanlış, beslenme hatalarıdır. Kilo kaybı için uzun süre aç kalan, düzensiz yemek yiyen, besin dengelerini bozan diyetlerle metabolizmasını alt üst eden, bütün gün aç kalıp akşam saatlerinde sürekli buzdolabını ziyaret eden -hatta bu ziyaretlerini gece tatlı uykusunu bölerek sürdüren-, kilo vermeye çalışmasına rağmen hálá karbonhidratı fazla, şekerden zengin, besin yükü fazla besinler tüketerek, kafeinli içecekler ve diyet ürünlerle hipoglisemi nöbetlerini tetikleyen pek çok müzmin diyetçi(!) tanıdım. Her şeyi bildiklerini ve her yolu denediklerini ama kilo kaybını bir türlü beceremediklerini anlatırken bile ümitsiz ve yorgundular. Üzülerek belirtelim ki kronik diyetçilerin üretiminde onlar kadar yanlış diyet programlarının, ticari diyet merkezlerinin, kuşkulu diyet ürünlerinin, tehlikeli, zararlı ve etkisiz diyet haplarının ve bu işi sadece kazanç amacıyla yapan sözde uzmanların da rolü var. Sadece "yememek" işi çözmüyorVücudunuzun kilo kaybına direnmesinin ikinci önemli nedeni çok önemli bir şeyin, daha aktif bir yaşam tarzı geliştirme yani daha fazla bedensel egzersizin unutulmasıdır. Hareket sürenizin yoğunluk ve sıklığını artırmadan, vücudunuzu eskisinden daha çok kalori harcayan bir araç haline getirmeden yağ kaybını başarmanız, başarsanız bile bu başarıyı istediğiniz hıza ulaştırmanız, sürdürmeniz ya da korumanız pek mümkün olmaz. Bedensel aktivite yaktığı kalorilerin yanında istirahat metabolizma hızınızı da artırarak kilo kaybınızı destekleyecektir.Hastalıklar da kilo aldırabilirKilo kaybına neden olan sabotajcılar arasında bedensel sorunlar, hormonal-metabolik hastalıklar da vardır. Senelerdir kilo kaybına muvaffak olamayan "polikistik over sendrom"lu pek çok genç kız veya orta yaşlı hasta tanıdım. Gözden kaçmış tiroit bezi tembelliği (hipotiroidi) sorunu çözülmediği için kilo veremeyen çok sayıda hastam oldu. Glikoz tolerans bozukluğu düzeyine ulaşmış "hiper-insülinemi" yani aşırı insülin üretimi ve buna hücresel cevapsızlık problemi olan ve bu nedenle hipoglisemi-hiperglisemi dalgalanmaları yaşamaktan yorulan yorgun, bitkin, uykulu, unutkan, sinirli hastaları da bu gruba ekleyebilirsiniz.Orta yaş sınırını geçince kilolar artıyorOrta yaşlı erkeklerin veya menopoz dönemini yaşayan kadınların ortak problemlerinden biri de kilo kaybında yaşanan zorlanmalardır. Bahara girerken kış aylarında biriktirdiği 23 kiloluk kayıpları, eskiden 23 haftalık diyetler ve hafif aktivite artışlarıyla çözümlerken şimdi zorlanan 45-50 yaş kuşağı hastaların hikáyesini kilo sorununun çözümüyle uğraşan hekimlerin hepsi iyi bilir. Burada erkeklerde testosteron hormonunun kadınlarda östrojen ve diğer hormonların azalması kilo direncinin başlıca nedenleridir. Unutmayın! Vücudunuz kolay kilo almak, kolayca yağlanmak ama bunları kolay kolay bırakmamak üzere programlanmış son derece akıllı bir makinedir. Eğer kilo sorununuzu çözmek istiyorsanız o makineden gelen seslere kulak verin.İlaçlar kilo aldırır mı?Kilo vermekte zorlanıyorsanız kullandığınız ilaçları da şöyle bir gözden geçirmenizde fayda var. Bazı ilaçlar ne yazık ki kilo almayı kolaylaştırıyor. Bunların ilk sırasında kortizol içeren ilaçlar geliyor. Ne iyi ki hekimler de hastalar da kortizol ihtiva eden ilaçların bu riskini artık çok iyi biliyor. Şimdi en yaygın tehlike depresyon ilaçlarının sorumsuz ve dikkatsiz kullanımı ile ilişkili gibi görünüyor. Bu ilaçlara bir psikiyatri uzmanı, bu konuda deneyimli bir iç hastalıkları hekiminin önermesi olmadan başlamamak gerekiyor. Depresyon giderici ilaçlar, bırakın hekim önerisini bazı hastalar tarafından komşuların önerisi ile bile kullanılır hale geldi. Anti-depresan ilaçların çoğunun kilo aldırdığı doğru ama tedavisi gereken bir depresyon problemi varsa bu ilaçların kullanılması da tıbbi bir zorunluluktur. Dikkat edilmesi gereken nokta bu ilaçlara başlarken bir uzman desteği almak, onları rastgele kullanmamaktır. Eğer "majör depresyon" tedavisi gören biriyseniz kilo alma bahanesiyle ilaçlarınızı asla kesmemeniz gerektiğini de bilmelisiniz. Kilo almayı kolaylaştıran ilaçlar listesine anti- histaminikleri, bazı beta reseptör engelleyici ilaçları da ekleyebilirsiniz.
ÇOCUK HASTALIKLARI
ALERJİK ASTIM
BOĞAZ AĞRISI
ÇOCUKLAR VE HEPATİT B
ÇOCUKLARDA AKDENİZ ANEMİSİ
ÇOCUKLARDA APANDİSİT
ÇOCUKLARDA ATEŞLİ HAVALE
ÇOCUKLARDA BİTLENME
ÇOCUKLARDA BRONŞİAL ASTIM
ÇOCUKLARDA DERİ KANSERİ
ÇOCUKLARDA GÖZ HASTALIKLARI
ÇOCUKLARDA HEMOFİLİ
ÇOCUKLARDA HİV İNFEKSİYONU
ÇOCUKLARDA İNMEMİŞ TESTİS
ÇOCUKLARDA İSHAL
ÇOCUKLARDA KANSIZLIK
ÇOCUKLARDA KASIK FITIĞI
ÇOCUKLARDA KATARAKT
ÇOCUKLARDA RAŞİTİZM
ÇOCUKLUK ÇAĞI DİYABETİ
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA HİPERTANSİYON
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA OBEZİTE
DOĞUMSAL KALP HASTALIKLARI
DOĞUŞTAN SAĞIRLIK
EPİLEPSİ
GRİP SOĞUK ALGINLIĞI
LÖSEMİ ( KAN KANSERİ )
ORTA KULAK İLTİHABI
SPASTİK ÇOCUK NEDİR ?
SÜNNET
ÇOCUK GELİŞİMİNDE YAŞANAN PROBLEMLER
2-3 YAŞ ARASI GELİŞİM
3-4 YAŞ ARASI GELİŞİM
5-6 YAŞ ARASI GELİŞİM
6-7 YAŞ ARASI GELİŞİM
ALTINI ISLATMA VE ALTINI KİRLETME
ANNENİN ÇOCUĞUN YAŞAMINDAKİ YERİ
BABANIN ÇOCUĞUN YAŞAMINDAKİ YERİ
ÇALIŞAN ANNE VE ÇOCUK
ÇOCUĞA CİNSELLİK NASIL ANLATILIR ?
ÇOCUK ARABADA NASIL OTURMALI ?
ÇOCUK GELİŞİMİ VE OYUN
ÇOCUK VE CİNSELLİK
ÇOCUK VE DİN
ÇOCUK VE KİTAP
ÇOCUK VE MÜZİK
ÇOCUK VE OKUL
ÇOCUK VE TELEVİZYON
ÇOCUKLARDA OKUL KORKUSU
ÇOCUKLARDA TUVALET EĞİTİMİ
ÇOCUKLARDA UYKU SORUNLARI
BÜYÜME NE ZAMAN DURUR
HİPERAKTİF ÇOCUKLAR
OKUL ÖNCESİ EĞİTİM
ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ
SİGARA DUMANININ ÇOCUK SAĞLIĞI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ
YAŞLARA UYGUN OYUNCAK SEÇİMİ
YEME PROBLEMİ
CİLT BAKIMI SIRLARI
27 Nisan 2008 Pazar
25 Nisan 2008 Cuma
24 Nisan 2008 Perşembe
Eflatun'a iki soru sormuslar
Eflatun'a iki soru sormuslar.
Birincisi ; "Insanoglunun sizi en çok sasirtan davranislari nedir ? "
Eflatun tek tek siralamis :
- Çocukluktan SIKILIRLAR ve büyümek için acele ederler. Ne var ki
çocukluklarini özlerler...
- Para kazanmak için sagliklarini yitirirler. Ama sagliklarini geri almak
için de para öderler...
- Yarindan endise ederken bugünü unuturlar.Dolayisiyla ne bugünü ne de
yarini yasarlar...
- Hiç ölmeyecek gibi yasarlar. Ancak hiç yasamamis gibi ölürler...
Sira gelmis ikinci soruya ; "Peki sen ne öneriyorsun?"
Bilge yine siralamis ;
- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayin! Yapilmasi gereken tek sey,
sadece kendinizi "sevilmeye" birakmaktir...
- Önemli olan; hayatta "en çok seye sahip olmak" degil, "en az seye ihtiyaç
duymaktir"..
21 Nisan 2008 Pazartesi
Anmaktan Anlamaya...
yâ Rasûlallah, eğer Sen, gelmeseydin âleme,
Güller açmaz, bülbül ötmez, mechûl esmâ Âdem’e
Varlığın mânâsı kalmaz, garkolurda mâteme!....
18 Nisan 2008 Cuma
15 Nisan 2008 Salı
Kullanılmayan kıravatlardan çanta yapalım
Kıravatlardan çanta yapımı bana çok ilginç geldi. Pikasa web albümlerinde dolaşırken gözüme çarptı.Çok hoşuma gitti.Hen kenarda duran kıravatlar değerlenir.Hemde çok şık bir çanta sahibi oluruz.Ne dersiniz? Yorumlarınızı bekliyorum.
14 Nisan 2008 Pazartesi
KEYİF VERENİ AL,KEDER VERENİ BIRAK
Bazı kasvetli, karamsar kişiler vardır. İnsanlarla, olaylarla, gelecekleri ile ilgili olabildiğince kötü beklentilere sahiptirler. “Ben çok şanssızım, hiçbir işim yolunda gitmez, çok mutlu zamanlarımda bile mutlaka hemen ardından bir üzüntü yaşarım, güvendiğim insanlardan hep darbe yedim, kimse beni anlamadı, herkes beni kullanmaya çalıştı, neye elimi atsam kuruyor” gibi sözleri sıklıkla kullanırlar. Siz de tanımışsınızdır böyle birisini mutlaka.
Acaba nedir bu insanların problemi? Gerçekten bir felaket bulutu mu takip etmektedir onları gizli gizli? Niye hiçbir işleri yolunda gitmez? Neden hiç kimsede aradıklarını bulamazlar da devamlı şikayet ederler? Ve onlara nasıl yardım edebiliriz?
İlk başlarda üzülerek ve acıyarak yaklaştığım bu kişilerin yine de beni rahatsız eden bir yanları vardı. Sanki onların da bu tersliklerde bir payı vardı gibi, ama nasıl? Tarif edemiyordum. Birgün alkol bağımlılığı ile ilgili bir araştırma okuduğumda “jeton düştü”.
Bilirsiniz, alkol kullananların klasik sözüdür: “İçiyorsam sebebi var”.
İşte bu sözün doğruluğunu test etmek için bir araştırma yapılmış. Alkolü bıraktığı halde yaşadığı stresler yüzünden, yeniden içmeye başlayan kişilerin son 6 ayda yaşadıkları üzücü olaylar sorgulanmış ve alkol problemi olmayan kontrol grubunun yaşadıkları benzer olaylarla kıyaslama yapılmış.
Sonuç çok ilginç: Hemen hemen hiçbir fark yok. Yani “dertler beni içiriyor” diyenlerin dertleri, normal insanların dertlerinden çok da fazla değil aslında. Peki ne anlama geliyor bu? Demek ki aslında problem bu kişilerin yaşadıkları olaylarda değil, olayları yorumlama biçimlerinde.
Gerçekten de öyleydi. Bu kişiler herkesin yaşayabileceği olayları, olabilecek en kötü şekilde değerlendiriyor ve kendi kendilerine azap çektiriyorlardı aslında.
Güzel, sevindirici bir olay yaşadıklarında dahi olabildiğince olumsuz yönlerini görüyor yada “bekleyelim bakalım, mutlaka altından bir terslik çıkar” diye mutluluğu erteliyorlardı. Ve hep yakınıyorlardı: “Hiç gün görmedim, hep darbe yedim”.
O arada yay burcu ile ilgili bir tarifi hatırladım: “Tipik yay insanı hem iyimser hem de şanslıdır”. Bir de oğlak burcu tarifi geldi aklıma: “Karamsar olurlar, pek de şanslı değillerdir. Başarıları hep uzun zahmetlerden, sıkıntılardan sonra gelir”. Astroloji bir yana, acaba iyimserlikle şanslı olmak, karamsarlıkla da şanssızlık arasında bir bağ olabilir miydi?
Hayalen bir deney yaptım. 2 kişi seçtim. Bay iyimser ve bay kötümser. Bir firmada işe girmek için başvurmuşlardı. Bay iyimser çok keyifliydi. “Bu iş tam bana göre, kesin alırlar beni, beklediğim fırsat bu, kendimi hemen gösterir, kısa zamanda yükselirim”. Bay kötümser ise çok farklı bir havadaydı. “Yok canım, bu işe beni almazlar, niye beni seçsinler ki, zaten işe alsalar da mutlaka bir problem çıkar, beni beğenmez, huzurumu kaçırırlar.”
Sonuçta ne olacağı o kadar belliydi ki, hayalî deneyim çok kısa sürdü. Bay iyimser işe alınacak, kısa sürede yükselecek, aynı yeteneklere sahip olduğu halde bay kötümser ise, işe alınsa bile ilk terslikte “biliyordum zaten” diye pes edip istifa edecek, hayat boyu meslekî ve sosyal sıkıntılar çekecek ve “kötü kaderine” yanacaktı: “Benim işlerim hep ters gider”.
Evet işin püf noktası buydu. Çoğu insanın depresyonunun sebebi de bu olmalıydı: Olayları çarpıtarak yorumlamak, herşeyi “kara bir gözlükten” görmek, olumsuz beklentiler içinde olmak ve moralini bozup kötü olayları da bir anlamda davet etmek. Ve o sıralarda öğrendim ki zaten bu bakış açısı “depresyonun kognitif teorisi” adıyla formüle edilmişti ve kullanılıyordu bile. En “moda” ve etkili psikoterapi yöntemi, kognitif terapiydi zaten.
Kişinin kendisi ile, çevresi ile, geleceği ile ilgili karamsar yorumları, mantıksız genellemeleri, kötü beklentileri, otomatikleşmiş olumsuz düşünceleri fark edilmeli ve iradî olarak değiştirilmeliydi.
Aslında bu formülasyonu Kur’an tefsirlerinde de pek üzerinde durmadan okuyorduk yıllardır. ‘Sekizinci Söz’de bir bahçeye giren iki kardeşin kıyaslamasında geçtiği gibi, “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır; Fena düşünen fena hülyalar görür, hayatın lezzetini kaçırır”dı.
Evet, bu dünya cennet değil, ama cehennem de değil. Evet, insanlar melek değiller ama şeytan da değiller. Herşeyin ya beyaz ya siyah olması da gerekmiyor zaten. Gri tonları da var, unutmayın.
Burası cennet olmadığına göre çirkin, üzücü şeyler olacak muhakkak. Ama güzel şeyleri görüp moralimizi yüksek tutalım ki daha güzellerini de bulabilelim. Ve biz, insan olduğumuza, melek olmadığımıza göre mutlaka hatalarımız, eksiklerimiz olacak. Ama en günahkâr insanların bile birçok faziletleri, yetenekleri vardır mutlaka. Onları da görmeye çalışmalıyız (gerek kendimizde, gerek başkalarında).
Az gayret edin; zihninizle, nefsinizle bir tür mücahede öneriyorum.
Aklınıza geldiği gibi değil, olması gerektiği gibi düşünmelisiniz. Aklınıza otomatik olarak gelen karamsar yorumları denetlemelisiniz. Eldeki veriler bu kadar karamsar olmayı destekliyor mu, yoksa bütünün küçük bir parçasına takılıp, sonra onu genelleyip yanlış sonuçlara mı varıyorum diye kendi kendinizi sorgulamalısınız.
İsterseniz, (dindar bir insan olduğunuza göre) şu şekilde de uygulayabilirsiniz bunu: Acaba Peygamberimiz (asm) olsaydı nasıl düşünürdü?
Böyle kara kara yorumlar yapıp moralini mi bozardı, yoksa olayların iyi yönlerini görüp şükür mü ederdi?
Size bir ipucu olarak şu hadisi hatırlatmak isterim:
Peygamberimiz (asm) bir gün Medine civarında ashabı ile gezerken, çöplükte kokmuş bir köpek leşine rastlarlar. Ashab, “ne kötü çürümüş, fena kokuyor...” vs. derken Peygamberimiz (asm) “dişlerine bakın, ne güzeldir” buyurmuş.
Sonuç olarak derim: Yeise, depresyona düşmemek için sadece davranışlarımızı değil, düşüncelerimizi de sünnete uydurmamız lazım. İşte o zaman hayatın güzel yönlerini görüp lezzetli bir ömür geçirebiliriz.
Yani, “huz ma safa, da’ ma keder”. (Keyif vereni al, keder vereni bırak)
karşınızdaki kişiye “Hava bu gün ne güzel, değil mi?” diye sordunuz diyelim. Hepsi de ayrı bir kişilik yapısına işaret eden çeşit çeşit cevaplar alabilirsiniz.
—Gerçekten harika bir hava var, insanın içi coşkuyla doluyor. (Canlı, iyimser.)
—Böyle havaları çok mu seversin? (Karşısındakiyle ilgilenen.)
—Hı hı. (Kontrollü ve ketum.)
—Haklısın, çok güzel, değil mi? (Uyumlu, paylaşımcı.)
—Esas üç gün önce çok daha güzeldi. (Geçmişte yaşayan.)
—Yaa, bu güzel havada eve tıkıldık işte. (Şikayetçi, karamsar.)
Bakın, bir tek cümleden ne kadar çok ipucu çıkartabiliyorsunuz. Yeter ki ona iyi bakın, dikkatli dinleyin ve ipuçlarını değerlendirin. Böylece yakışıklı prensi bulmak için yüzlerce kurbağayı öpmeniz gerekmez
13 Nisan 2008 Pazar
10 Nisan 2008 Perşembe
Bahar yorgunluğuyla başa çıkabilme yolları
Bahar yorgunluğunu önlemek için iş yerlerini ve evleri sık sık havalandırın.
Uzmanlar, çalışma isteğini azaltan, pek çok kişiyi de yatağa düşüren bahar yorgunluğunun günde en az 10 bardak su içip, ev ve işyerini bol bol havalandırarak aşılacağını söylüyor. Ayrıca sık sık yürüyüşe çıkmanın da direnci artırdığı aktarılıyor.Bahar aylarında vücuttaki bazı hormonlar daha fazla çalışıyor. Güneş ışığının etkisiyle artan bu hormonlar kişinin fiziksel ve psikolojik yapısını önemli ölçüde etkiliyor. Pek çok insan havaların ısınmasıyla sabah yataktan kalkmakta zorlanırken, gündelik işlerini de güçlükle yapabiliyor. Bitkinlik, yorgunluk, isteksizlik kişiyi adeta esir alıyor. Anadolu Sağlık Merkezi'nden dahiliye uzmanı Dr. Sadi Rüştü Vural, baharda aslında kişinin daha enerjik olmasını sağlayacak hormonların salgılandığını; ancak vitamin eksikliği çeken kişilerde bunun ters etki yaptığını belirtiyor. Öte yandan bahar aylarında havadaki elektrik yükünün de arttığını hatırlatarak, "Negatif yüklü iyonlar yorgunluğa neden olurken, pozitif iyonlar ise kişinin kendini zinde hissetmesini sağlıyor." diyor.Psikiyatr Banu Büyükkal ise bahar yorgunluğunun küçümsenmemesi gerektiğini belirtiyor. Bu hissi bahar aylarında herkesin yaşadığını ifade eden Büyükkal, "Normalde bu durum birkaç hafta içinde geçer. Ancak daha fazla uzaması, kişinin okul ya da iş performansını düşürmesi halinde dikkatli olmak gerekir." şeklinde konuşuyor. Uzun süreli yorgunluk halinde başta depresyon olmak üzere kaygı, uyku ve yemek bozuklukları, şizofreni, kronik yorgunluk ve madde bağımlılığı gibi rahatsızlıklardan şüphelenilmesi gerektiğini vurguluyor. Eğer altta yatan başka bir hastalık yoksa bahar yorgunluğundan korunmak için alınabilecek bazı önlemler bulunuyor. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Yaprak Ataker, çalışırken kısa ve sık dinlenme molaları vermenin yorgunluğu önleyebileceğini anlatıyor. Ev, okul ve işyerlerinin sık sık havalandırılmasının da kişilerde olumlu etki yapacağını kaydediyor. Ataker, şu tavsiyelerde bulunuyor: "Vücudunuz için gereken B ve C vitaminlerini bol miktarda içeren sebze ve meyvelerden tüketin. Kahve ve çay yerine bol bol su için. Aerobik tarzda yürüyüş, koşu, bisiklete binme ve yüzme gibi egzersizler yapın."Polenlerden uzak durunBahar aylarında ağaç ve çiçeklerden kaynaklanan polen alerjisi de artıyor. Pek çok kişi baharı burun akıntısı, hapşırma, öksürük, kaşıntı ve döküntü şikâyetleriyle geçiriyor. Sema Hastanesi'nden göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Ayşe Türközü, bahar alerjisinden muzdarip olanlara şu önerilerde bulunuyor: "Uyumadan önce yatak odanızı havalandırın. Yatmadan saçlarınızı yıkayarak saçınıza yapışan polenlerden kurtulun. Giysilerinizi dışarıda kurutun. Arabada camları kapalı tutun."
Bahar yorgunluğunu sebze-meyve ile atın
Türkiye ve Amerikan Diyetisyenler Dernekleri üyesi Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, baharla birlikte görülen genel bitkinlik, yorgunluk, güçsüzlük, isteksizlik ve uykusuzluk gibi şikayetlerin çok basit tedbirlerle önlenebileceğini bildirdi. Koçak, insanların eskiye göre daha fazla hastalandığını, bunu önlemek için de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Dilara Koçak, şunları söyledi: "Günde 5-6 porsi-yon sebze-meyve tüketerek, içilen su miktarını arttırarak, açık havada yürüyüş yaparak, iyi ve kaliteli bir uykuyla bunların üstesinden gelinebilir. Isınan hava vücudun su ihtiyacını arttıracağı için günlük içilen su miktarı 3 litre civarında tutulmalıdır."